12 Temmuz 2010 Pazartesi

Neydik Ne Olduk-80'lerden Gunumuze bir Irdelem


80'li yillarda gencligini yasamis olan ben jenerasyonu 2010’lara geldigimiz bu yillarda ne haldalar? Isvicreli bilimadamlarinin incelemesi gereken bir iceriktir aslinda kendisi. Ama yapamayiz dediler. Gecen konustum, onlar da zor durumdaymis.
Gezegenimizdeki son 20 yilda yasanan kulturel, teknolojik, cevresel, zihinsel, ruhsal ve politik degisimler oyle boyle boyutlarda degil. Bizler bundan 20 sene once gencligimizin tifil doruklarinda cirit atan ve ustelik bugunlerde halen hayatimizin ortalarinda bulunan bir nesil olarak sasakalmis haldeyiz. Kimse inkar etmeye kalkmasin. Cunku sanki her sey cok normalmis gibi davranmaya calisan ve bana bir sey olmadi laylay lom diyip geceleri yataginda sessiz sessiz aglayan bir surumuz oldugunu biliyorum. Cunku neden? Bize bir sey olmamasi mumkunat disi da ondan. Olanlari serbest cagirisim yoluyla anlatayim: Bir kere “bizim zamanimizda” klise tamlamasiyla giris yapacagim bu ve bundan sonraki cumleler dizisinde bahsedilen zaman sadece ve sadece 20 yil oncesi. Oyle atla deve degil. Yalnizca bu zaman diliminin kisaligi bile travmatik veri tabanidir, bu bir. Bu 20 senede iletisim olayinda atlanilan cigir malum, cep telefonuydu internetti, biz bunlar olmadan buyuduk ve genc olduk. Simdi hicbirimizin nasil yaptik da oyle grup halinde ordan oraya gezebildik, nasil irtibat kuruyorduk ev telefonlarini arayarak, ve cogu zaman aradigimiz kisiyi evde bulamayarak diye akli almiyor dogal olarak. Bence baska turlu bir duyarlilik hakimdi bunyelerimize. Baska turlu bir iletisim vardi simdi hatirlayamadigimiz, ruhumuzun da beynimizin de toptan unutmus oldugu. Su anki halimizle o gunlere donsek kimse kimseyle bulusamaz artik, sudan cikmis baliga doneriz. Yeteneklerimizi caldilar bizden. Sebekeler bagimli, mobil yeteneklerle kandirdilar.

Ben mesela o gunlerde kendimi bugunlerde oldugundan cok daha sosyal ve entegre-her seyin icinde hissederdim. Simdi bunca tantanayla tumden kopmus haldeyim. Baglantiliyim her seye guya ama yalandan. Bu bal gibi ortada. Tam da herkesin oldugu gibi. Evet, nerde, neler olmus bitmis, ne var, kim, hangi su bu her seyi biliyorum da is mi bu simdi…Hisler ne alemde ona bakalim asil. Hisler ucmus halde hemen onu soyleyeyim. Ben ve apayri oldugum bir dunya var karsimda. Beni bir basima birakmis olan bir dunya. Icerisi ve disarisi tutmuyor birbiriyle. Kopuk. Disarisi laylom icerisi panik. Burda olayi kisisellestiriyorum, bireysel dert tasalarima daliyorum sanilabilir. Haaayir efendim, katiyen degil. Tamamen jenerasyonel konusuyorum, bilincliyim, guzelim. Bilin ki bu yazi boyunca her ben dedigimde biz diyorum, biz dedigimde de ben diyorum. Her nedense oyle yapiyorum. Okurken yani o acidan seedin/

Iletisimde boyle tepetaklak olmusken dunyalarimiz, zihinsel fonksiyon bazinda degisimler de kacinilmaz. Cunku neden? cunku insanlik tarihi her buyuk iletisim devriminden sonra ciddi zihinsel degisim gostermis bir insandir da ondan. Yani beyinlerimizin calisma hali ve sekli degismekte, degisti, degisecektir. Bizler de bu degisime girmis bir nesil olarak eh o kadar da hayatin basinda degiliz, ne guzel tam yasi basi alip yayilacaktik koselerimize ne oldu, hoppala dunyanin isi cikti basimiza. Interneti ogren, websiten olsun, su ve bu..Interneti ogrenle is bitse iyi, bunun acilimlari var: hayati ordan idare et, sosyal, kurumsal, duygusal, entellektuel ve biresyel hayati…E oldu mu bu simdi. Biz boyle mi gorduk. Sabah kalkardik cay icer peynir ekmek yerdik. Sadeydi hayatlarimiz. Sonra iki sohbeti vardi gunun gecenin. Bir yayilmasiydi, rahatiydi bugun ne yapsam’i vardi gunlerimizin. Issizlik gucsuzlukle alakali olmayan, cok is guc hatta dert tasa olsa dahi varolan bir rahatlik hali, gonulden gevseklik vaziyetiydi o. Simdi ara ki bulasin o rahatlik hissini. Rahatimiz bozuldu, evet, tam da bu oldu. Sacmalama simdi daha rahatiz diyorsaniz demeyin.

Mesela bu habire esinle dostunla kafelerde bulusmalar da yalan ben soyleyeyim. Bu rahatlik falan degil.
Oyle café mafe de yoktu ki eskiden her adim basinda. Yine de simdi o yalan cafelerde gecirilen yuzlerce bos saatten daha samimi birkac saat gecirilebiliteli bir pastane, muhallebici, restaurant bir ne bileyim birsey vardi. Farkindayim dedemin zamanindan bahseder gibiyim, daha da fenasi dedem bile daha daha olumlu bakardi eminim simdilere ama ben dayanilmaz bulmaya basladim elimde degil. Bir kere café kulturu bize ait degil, tepeden inme modeliyle adapte ettik. Bir Paris’teki, Viyana’daki gibi cafelerde yuzlerce senedir oturmuslugumuz, gazeteleri okumuslugumuz, gunlukler yazmisligimiz, saraplar icip derin sohbetler etmisligimiz yok. Tarihsel bapta yok. Yok yani. Gidip salata kahve tuketip, iki lafin belini kirip kalkiyoruz, ve dunyanin parasini oduyoruz bu kisa ve her anlamda hafif olmasi gereken olaya. Cafe dedigin sosyal ayirim olmaksizin herkesin yararlanma olasiligi olan/olmasi gereken bir olusumdur, sehirsel. Oyle evde ettigin kahvaltinin aynisina ve muhtlemel daha fenasina cuzdanindaki butun parayi cikarip verdigin bir sey degil. O nedir oyle? O da yanlis yunlus bodoslama girdi dunyamiza iste. Hic olmadi. Hep rahatsiz hep eksik..ne sekil olsa olmuyor, ne renge boyasan tutmuyor. Kirk senedir bildigimiz kahvehaneler bile sisinip acayip fiyatlara bir bardak adi turk cayi verir oldular. Yazinin konusu sapmasin, derdimiz pahalilik degil, degisim. Daha cagdas ve mikemmel olduk sanrisiyla bizlere yutturulan degisim adli rahatsizliklar.
Bizler Nisantasi hamamabocekli Ilyas’ta bulusan nesil mensuplari simdiki duruma bakip ah ne de modern ve hijyenik olduk demeyelim, cok rica ediyorum. Kurban olayim ben ilyas’in hamamboceklerine. Pis nostaljiye girdim, cikiyorum. Analitik, bilimsel olmaliyim. Cok da eskilere bakip ah vah diyerek yasayan biri olmadigim icin de bu yaziyi yazma cesareti gosteriyorum. Duygusal bosluklara dusmeyip isi dogru kotaricam. Eminim. Benimle kalmaya devam edin.

Ilyas’a devam. Benim yas grubumda Istanbul’da buyumus kim varsa o Ilyas adli muesseseyi bilir. Cunku o zaman simdi varolmus olan ismi ustunde varos semtlerimiz olmadigi icin herkes su anda sehir merkezi denen muhitlerde oturur, uc asagi bes yukari ayni yerlere gider, gezer ederdi. Bir Anadolu yakasi bir Avrupa yakasi vardi enn ayirimsal ozellikte. Otesi yoktu. Otesi baska sehir demekti. Sehirlerin arasi kapanmamisti. Ve oranin da buranin da nereye gidilecegisi belli idiydi. Oyle Beylikduzu’nde bir kanatci varmis nefismis muhabbeti olmaz-olamazdi. Bu kus bakisi gorunebilir hareket tarzinda sehirde kendini buyukce bir mahallede gibi hisseder ve bir tur hissi veriyle ayni frekanstaki arkadas ve es dostunla cep telefonsuz da gorusebilir, orda degilse surda gorurdun. Bu ne buyuk luksmus bunu o zamandan bilmek mimkin degildi.

Peki sevgili isleri nasildi, nerde nasil bulusur hangi sekilde zaman gecirirdik. Ve en onemlisi nasil bir guven duygusuyla hareket edilirdi de o sevgili cep telefonuyla aranamadigi halde ben yokken neler ediyor acaba paranoyalarina girilmezdi. Genelliyorum olayi, tabii ki giren vardirdi bunu konusmaya gerek yok. Bunlar cok enteresan seyler, bilmeyen anlamaz. Sevgi neydi o zaman, ya simdi ney?
Iki kisi o zamanlar birbirini begenirse beraber takilirdi, ismi cikmakti. Bu konuda oyle cok uzun dusunup tasinacak bir sey yoktu. Rahatca takilirdin, sevgilim derdin kim bu diye soran olursa. Iliski korkusundan altina etmezdi kimse. Artik tutuculuk seviyesine gore iliski nasil seyler icerirdi o farklilik seederdi ama asil onemli konu iki kisinin beraber olmasiydi demek istiyorum ilk once. Son derece basitce. Yani harbiden beraberdi bu cikan kisiler, kalben, beynen. Ve daha da enteresan olani bu beraberliklerin net olmasi disinda 'guvenli' olmasiydi. Bilirdin kimle oldugunu, ya da olmadigini. Simdiki zamanda saltanat suren yarim yamalak ‘iliskimsi’ formati henuz olusmamisti. Tabii ben de biliyorum simdi de var bu beraber olma halleri ama o zaman cok vardi. Bu kadar cok yalniz ve genc insan yoktu. Kendi sanal ve/veya reel ortaminda bir basina tek tabanca takilan, takildikca takilan insan turu henuz ervimlesmekteydi. Ayrica simdi beraberce icleri gecmis, baymada tavan yapmis ama her nedense ayrilmakla da ugras(a)mayan, baska bir seye usenmekten dolayi devam etmekte olan iliski turu de yoktu- cok sukur. Bizler bu tarzi benimsemis ve yasamis olan kisiler bugunlere gelindiginde debim debim debelenmekteyiz. Kendini evliligin saglam gozuken bulanik suyuna atmamis olanlarimiz veya bosanmis olanlarimiz bu iliskimsi’ye uyum saglamaya calisip darman duman olmaktalar. Bu ne yaa diyorum bu duruma dogrudan. Hic tat almiyorum. Bu yazi bir gecmise ozlem agiti degildir.

O zamanlar ne iyiydi de simdiler kotu degil. Iyisi bunlardi, kotuleri de vardi.
Mesela bilinc halimiz feci sigdi. Universite zamani geldiginde her bir zat ayni seyi okumak isterdi. Kafa tamamen doldurustan calisirdi. Eger ki 1 yasindan itibaren ne istedigini bilen ve bunun pesinden kosan ve en muhimi annebabadan full destek almayi basaran sansli azinliktan degilseniz ne olmak istiyorum sorusunu mumkun mertebe es gecip ne olmaliyim’a odaklanirdiniz. Ve bu durum bugun ‘yahu ben ne salakmisim da kalkip isletme okumusum, ne akla hizmet” diyen bir guruh yaratmistir. 35-40 yasindan sonra yepyeni bir kariyer pesinde kosarak okullar kurslar yapip rotayi degistirmeye calisanlarimiz bir yana, bir de artik isi, yasami degistirebilme luksune sahip olmayan, bogazina kadar batmis olanlarimiz var kamyon dolusu. Istedigin isi yapmak, yaptigindan zevk almak gibi kavramlar henuz emeklemekteydi. Biz arkadan, etegin ucundan yakalamak zorunda kaldik, bedelleri de ucundan ucundan bogurerek odemek kaydiyla.

Kimi becerdi, kimi bozuntuya vermiyor ama fena cuvalladi. Aile kurmak coluk cocuk yapmak, yeterli para kazanmanin mutlu olmak icin yetecegine inandirildik biz. Isin tuhafi yetiyordu da. Degisen sey zaten bunlarin yetersiz kalmasi oldu. Bu noktada bizim jenerasyon saskolozladi. Kisisel potansiyelini yasayamayan insanin mutlu olamadigina dair veri yoktu. Bu veri cikti, bilinclenildi, her sey mumkun hale geldi. E o zaman da bizler yahu ne salakca isler etmisim adli pismanlik hendegine yuvarlandik. Halbuki isler oyleydi o zamanlar. O yillar firtina oncesi sessizlikti, ongoru sifirdi , yurtidisiyla dunyayla baglanti zayifti. Isin dogrusu halen de cok zayifya. Her kosede starbucks acilmasi, aman da ne modern dekorasyonlu ofisler, ikeadan mutfaklar bizi dunyaya baglasa ya. Yaa keske.


Etrafim sagim solum, son yillarda edindigim 25-30 yas arasi arkadaslarim haric, bu sekil his ve dusunceler icinde olan insanlarla dolu. Su anda gencligini yasayanlar daha mi iyi durumda peki? Bilinclenildi de ne oldu? Bu nesilde de ates yok be kardesim. Ates elementi zayif. Tutku denilen guzel his. Ne ask mesk olayinda var bir tutam ates, ne de bir konu etrafinda. Istisnalari tenzih ediyorum, genel gozlemlerimden seediyorum. Ben bu hadiseye sahip cikiyorum, sonuna kadar burdayim diyebilen bir kadin veya erkek insani cikmiyor bu yeni nesilden. Inanc enerjisi dusuk. Piller zayif. Hadise her sey olabilir, o onemli degil ama yanmiyor icleri herhangi bir sey icin, cayir cayir. Bi tihaflar. Vurduklari yerden ses gelmiyor. Vurmuyorlar da.


Sonuc olarak bizlersek konu bu yazida, bizler evet basabayagi zorlaniyoruz. Bunu inkar edemeyiz. Ama yine de bence arkamiza yaslanip az sekerli turk kahvemizi icebiliriz huzurla.
Cocuklugumuzda cikip sokakta oyunlar oynayabildik, Okul yillarimizda computer basinda takilmak yerine hayati ‘yasayarak’ yasadik. Insanlarla iliski kurduk, bir resim veya isim olarak bilmekten ote. Yuzlerimizi gorduk, sesimizi duyduk birbirimizin. Birlikte zamanlar gecirdik, bos bos da olsa beraber saatlerce takilabildik, ota boka delicesine gulduk. Telefonlarda sabahlara kadar konustuk, klavyeden tus sesi duymak yerine seslerimizi duyduk hep. Asik olduk, kim oldugunu bildigimiz insanlara! Plansiz, usengecsiz. Isteklerimizin hayalini kurmak, kafalarimizin icinde yasayip tuketmek yerine disari cikip yasamaya calistik, ‘gercek’ten. Baska secenegimiz de yoktu, o ayri. Bunlarin degerini hatirlamak onemli. Kattiklarini farketmek. Ovunmek icin veya daha iyi oldugumuz icin degil, kendimizi farkli veya yalniz hissettigimizde iyi gelmesi icin. Einstein ne demis, enformasyon bilgi degildir demis. Ne de guzel etmis.

Cagin bizi kasmasina imkan vermeden yasamali. Bizler bu, tuhaf sekilde zorlayici doneme denk geldiysek vardir bununla da basedecek gucumuz.
Bu da yeni cag bilgilerinden, buyrun burdan yakin. Ha bir de bu konu var (kisisel gelisim adli yeni cag transsasasyonel akimi), onu da artik bir daha ki sefere irdelerim. Isvicreli bilimadamlarina danistim ne diyorsunuz dedim bu konuda. Pek girmek istemediler. Onlar da bi tihaf insanlar.

Petek Erim
Hillsider Dergisi, Haziran 2010 sayisi icin

6 yorum:

  1. Fotoğraf harika! Nefis! Bu yazı beni epey ilgilendirdi. İlyas dediğin yer acaba nerdeydi, ne yapardınız o zamanlar çok merak ettim. Anlatır mısın acaba? Nasılsı Nişantaşı, nasıldı Taksim? Eminim ilginç anıların vardır, şu fotoğrafı gördükten sonra kesin eminim:)

    YanıtlaSil
  2. Arap'ın yanındaki mi sensin?

    YanıtlaSil
  3. Sagol cok:)
    Simdi soyle: Ilyas denen yer bugunku N.tasi Yargici'nin yaniydi, kosede. Galiba Benetton olan yere denk geliyor. Pis, kocaman, icerisi los, bisuru masali bir yerdi. Pub tarzi bir olusumdu, guya modern. Oturur mercimek corbasi icer, kofte salata yerdin paran varsa. Yoksa cay may. Ilyasin onunde bulsurulurdu fix, sonra oraya buraya gidilirdi, gunduzse Taksim degil de N.tasi turlanirdi, evi olanin evine gidilirdi. Aksamsa Number One vardi kluplerden, Elmadag'da, veya Sheratonun ust kati, sonralari Hydromel filan. Ki Hydromel bizden de eskilere aittir. 67 dogumluyum bu arada. O aramdaki arap var ya, ismi Fuat onun. Ilk askimdi. Sonra da hayattaki en muhim insanim, koyurucm melegim. Annemden 1 ay sonra 2009 aralikta onu da kaybettim, kalp kiriznden. Burasi yorumu asti..sen sor ben anlatayim Eva:)

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil